SOSYOLOJİK BİR ANALİZ: VECİDE


Vecide – HAYFA EL MANSUR

Vecide, Arabistan’ın 2012 yılında çekilmiş ilk filmidir. Filmin yönetmeni de bir kadındır. Bulunulan coğrafya, kültür ve gelenek göz önüne alındığında filmin çok zor şartlar altında çekildiği gerçeği, kendisini daha net bir şekilde göstermektedir. Bildiğimiz kadarıyla bazı sahneler çekilirken etrafta olan insanların tuhaf bakışları ve oluşturdukları psikolojik baskı sebebiyle yönetmen epey zorlanmış, zaman zaman da bir arabanın içerisinden verdiği talimatlarla çalışmaları sürdürmeye gayret etmiştir. Tüm olumsuz koşullara rağmen gizli de olsa bir şekilde çekilip Oscar yolculuğuna çıkan bu film, aldığı olumlu tepkiler ve ödüllerle kalitesini kanıtlamayı başarmıştır.

Vecide, bir bisiklete sahip olmanın hayalini kuran ve mevcut anlayış gereği bisiklete binemeyen 10 yaşındaki küçük bir kızın adı ve onun öyküsüdür. Yönetmen -küçük bir kız özelinde- kadınların Arabistan’daki durumuna dikkat çekmektedir. Söz hakları bulunmayan, ezilen, birçok şeyden mahrum edilen ve sadece bir nesne statüsünde bulunan bu kadınların yaşamlarını “izlemenin” bile ruhta oluşturduğu darlığı anlatmaya kelimelerin yetmediğine inanıyorum. İşin trajikomik tarafı da tüm bunların İslam adına yapılmasıdır.

Din ve dinî anlayış arasında önemli farklar vardır. Her toplum, dini anlama ve yorumlamada sahip olduğu sosyal ve kültürel şartlardan beslenir. Bunun neticesi olarak, toplumlarda farklı dinî anlayışlar tezahür eder. Burada asıl handikap, dinî anlayışların dinin yerine ikame edilmesidir. Bu durum da toplumun işleyen mekanizmasının zaman içerisinde sekteye uğramasına zemin hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında görülecektir ki, Vecide aslında söz konusu duruma bir başkaldırı, aynı zamanda da topluma ve toplumun tabularına dair dolaylı yoldan yapılan sert bir eleştiri mahiyetinde olduğu gibi, İslami bir terbiye ile kurulup asırlar öncesinden miras kalan zengin bir “medeniyetten” kaba softa ham yobaz “bedeviliğe” evriliş sürecine duyulan sitemin dile getirilmesidir.

Vecide, sosyolojik bir analizi gözler önüne sermesi bakımından oldukça önemli bir filmdir. Hikâyeyi işlerken herhangi bir feminizm "propagandası" olmaması da oldukça dikkat çekicidir. Her ne kadar kadının ikinci plana itilmesini ele alması bakımından feminizmin ana düşüncesiyle ortak paydada buluşmuş olsa da faturayı dine kesmemesi bakımından feminizmden tamamen uzaklaşmaktadır. 

Yeri gelmişken belirtelim. Feminizm, Batı'daki gelişmelere bağlı olarak meydana gelen sorunlar neticesinde ortaya çıkmıştır. İlk etapta kadın-erkek eşitliği söylemi üzerinde dursa da zamanla marjinal düşüncelere bürünerek çok daha farklı bir noktaya gelmiştir. Özellikle kadının kendi bedeni üzerinde sınırsız bir özgürlüğünün olması gerektiğini belirtir. Bundan dolayı dinin, başta giyim kuşam olmak üzere birçok konuda özgürlüğü kısıtladığı ve bilhassa kadının ikinci plana itilmesinde büyük rolü üstlendiği ifade edilir.

İslam'da kadın-erkek eşitliği diye bir mesele yoktur. Bu durum, kadını ikinci plana atmak demek değildir. Kadın-erkek eşitliği, adalet ve eşitlik kavramlarının birbirlerine karıştırılması neticesinde ortaya çıkan bir söylemdir. Bu söylem, benim nezdimde, Cemil Meriç’in şu sözüyle tamamen rafa kalkmıştır: 

“Erkek kadın eşitliği yoktur. Vazife taksimi vardır. Kadın erkekten vazifeleriyle daha üstündür. Fedakârlığıyla, sadakatiyle...”

Mazharî

Yorumlar