Dogtooth (Köpek Dişi) – YORGOS LANTHİMOS
2009 Yılında
Cannes Film Festivalinde ödül almış Yunan yapımı bir film.
Filmde
toplumdan tamamen soyutlanmış, uzaklarda bir yerde yaşayan bir ailenin hayatı
anlatılmaktadır. Bu aile ve yaşantısı üzerinden birçok yere göndermeler
yapılmaktadır.
Film, ilk
izlendiğinde çoğu kimseye göre saçma gelebilir. Hatta yapılan yorumlara
bakıldığı zaman çoğu insanın bu filmi “vakit kaybı” olarak niteledikleri görülmektedir.
Fakat bir kez daha izleyip filmin seyrini dikkatle takip edenler, filmin çok
şey anlattığına şahit olmuşlardır.
Filmin ilk başlarda saçma gelişi, absürt sahnelerin fazlalığı sebebiyledir.
Oysaki filmin asıl olayı bu absürt sahneler üzerinden bir şeyleri göstermeye
çalışmaktır.
Hayatımız
boyunca öğrendiklerimizin ya da bize öğretilenlerin ne kadar doğru olduğunu
nereden biliyoruz? Bize öyle öğretildi ve biz de öyle kabul ettik. Tıpkı filmde
babanın, kendi çocuklarına kedinin kötü bir yaratık olduğunu ve onun
öldürülmesi gerektiğini öğretmesi gibi. Nitekim çocuklar da sorgusuz sualsiz
bunu kabul etmiş ve ona göre davranmışlardır.
Dış dünyaya
tamamen kapalı, her şeyi olduğu gibi kabul eden, emirlerin hemen yerine
getirildiği, mutlak itaatin şart olduğu, bilmenin, öğrenmenin yalnızca babanın
bildirdikleriyle sınırlı olduğu distopik bir yaşantı…
Özgürlük,
yalnızca çocukların köpek dişlerinin düşmesine bağlıdır. Özgürlüğü bu denli
merak eden ve bunu arzulayan kızın kendi köpek dişini kırmaya çalışması ayrı
bir olaydır. Bu kısmen de olsa bize şunu gösteriyor: İnsan ilk başta özgür
olmak ister, daha sonra buna giden yolu arar. Özgürlüğe giden yolu bulduğu
vakit bu yolun tüm zorluklarını görür. Bundan sonra mücadele başlar.
Özgürlük, kolay elde edilen bir şey olmadığı için uğruna fedakarlıklar ister.
Bu uğurda acı çekilir. Kız
kendi dişini kırmaya çalışırken acıyı göze almıştı. Fakat yine istediğini elde
edememiştir. Dolayısıyla özgürlük mücadelesi her zaman başarıyla
sonuçlanmayabilir.
Filmin
sonlarına doğru bu kız babasının arabasının bagajına saklanır. Böylelikle
babası dış dünyaya açıldığı zaman oradan çıkıp özgürlüğe koşması mümkün
olacaktır. Fakat ne var ki, bu da istenilen sonucu vermemiştir. Bundan dolayı filmin
en etkileyici sahnesi final sahnesidir diyebilirim. Çünkü tüm süreci izleyip de
son sahnede yüzümüze atılan tokadın şiddetini hissetmemek, bundan etkilenmemek
mümkün değil.
Final
sahnesinde baba, arabasını alıp dış dünyaya çıkar.
Arabanın bagajında özgürlüğü uman kız vardır. Fakat sahnede herhangi bir
hareketlilik görmüyoruz. Kadrajda sadece açılmayan bir bagaj gösterilmekte film
de o şekilde bitmektedir. Biz özgürlük için neyi yaparsak yapalım, ne kadar
uğraşırsak uğraşalım elde ettiğimiz özgürlük bile “özgürlük” değildir. O kız,
elinden gelen her şeyi yapıp dış dünyaya çıkabilmiş olsa da bagajdan
çıkamayarak arzuladığı “özgürlüğe” ulaşamadığını bizlere göstermektedir.
Spinoza da
aslında özgür olmadığımızı söyler ve ekler: “Özgür olmak
istiyorsak, özgür olmadığımızı kabul etmeliyiz.” Yani insan,
özgür olmadığını kabul ettiği zaman özgürdür. O zaman soralım:
Ne kadar
özgürüz?
Mazharî
Yorumlar
Yorum Gönder