ÖLÜME GÖTÜREN HIRS


Black Swan (Siyah Kuğu) – DARREN ARANOFSKY

Darren Aranofsky’ın yönettiği, Natalie Portman’ın başrol oynadığı birçok Oscar ödülüne layık görülmüş bir film.

Hikâyeye göre saf ve masum bir kız beyaz bir kuğunun içine hapsolur. Kurtulması için bir prens gerekir. Bu prens beyaz kuğuyu tam kurtaracakken, kötülüğü temsil eden ikiz kardeşi siyah kuğu prensin aklını çeler. Söz konusu hikâye filmde Nina, Lilly ve dans yönetmeni Thomas üzerinden döner.

Nina, saf ve masumdur. Annesinin gözetiminde büyüyen ve aslında özgür olmayan bir kızdır.
Tek isteği hem beyaz hem de siyah kuğuyu oynayıp mükemmel bir balerin olmaktır. Günlerce çalışır, uğraşır. Hırs gözünü o kadar kör eder ki, psikolojik sorunlar yaşamaya başlar. Ne yaparsa yapsın kendisini yönetmen Thomas’a beğendiremez. Thomas ondan daha çok şey bekler ve ona Lilly’nin performansını örnek gösterir.

Gözden düşmek istemeyen ve rolünü kimseye kaptırmak istemeyen Nina çalışmalarına devam eder. Fakat sürekli olarak Lilly’i siyahlar içerisinde görür. Soyunma odasındayken Lilly’nin geldiğini görür. Sinirlenir ve onu öldürür. Cesede bakarken kendisini görür. Aslında öldürdüğü onun özgürlüğüne engel olacak olan siyah kuğudur. Yani kendisinin öbür yanıdır. Sahne vakti geldiğinde Nina performansını sergiler ve büyük ölçüde alkış alır. Filmin son sahnesi, ışıkların gösterilmesi ve alkış seslerinin duyulmasıyla biter. Bu da takdir edilmenin önemine işarettir.

Filmin birçok yerinde üzerinde konuşulabilecek mükemmel detaylar var. En güzeli de birçok şeyin hayatımıza yansıyan yönlerini görebilmek. Birçok yorum yapılabilir. Sanatı sanat yapan da budur.
Aynı şeye bakıp farklı şeyler görebilmek, farklı şeyler çıkarabilmek...

Tüm bunların yanı sıra psikolojik göndermeler gerçekten takdir edilesi. İnsan, arzuladığı şeye doğru durmaksızın koşarken yanında olanları da herkes gibi potansiyel bir tehlike ya da engel olarak görür. Çünkü arzulanan hedefe doğru giden yolda herkes birer rakiptir. Rakipler de yarış bitinceye kadar dost olarak görülmezler. Dost olarak görülmedikleri için de hep kusurları aranır, haklarında kötü düşünülür. Düştükleri her acı durum ya da başarısızlık, kişinin gönül dünyasında gizli bir zafer çığlığına sebebiyet verir.

Yarışın sonunda insan, hedefine ulaştığında, yani istediğini elde ettiğinde normalleşmeye ve iyileşmeye başlar. Başını kaldırıp etrafa baktığı zaman rakip olarak gördüğü ve bundan dolayı sürekli olarak haklarında kötü düşündüğü insanların aslında ne kadar da iyi olduklarını görür. Süreç boyunca onları kötü düşünmesinin sebebinin içindeki kör hırs olduğunu fark eder. Nina’nın istediğini elde ettikten sonrasında Lilly’i siyah değil de beyaz olarak görmesi belki de bundandır.

İnsanın peşinden koştuğu, hedeflediği idealleri elbette olabilir. Fakat akıllı insanlar, büyük idealleri uğruna küçülmeyi göze almazlar. Basitleşmezler. Tüm uğraşları finalde bir alkış sesi duymak için değildir. Onlar, kendi içlerinde yakaladıkları mutluluğunun tadını çıkarırlar. Başkasının mutsuzluğundan mutlu olacak kadar hırs bataklığına saplanmak onların kitabında yer almaz.

Mazharî

Yorumlar